Toroslu Kitaplığı

     geçmişten günümüze gelen birikim...

www.tdk.com.tr/Toroslu-Kitapligi

 

Dil Kitapları

Felsefe Kitapları

İnceleme Kitapları

Şiir Kitapları

İlköğretim Kitapları

Yaratıcı Okuma Dizisi

Üniversite Kitapları

Üç Nokta Dergisi Kitapları

Hobi-Spor Kitapları

Aile Sağlığı Kitapları

Yeni Hazırlanlar

Kitaplarımız

 

kitabınızı yayınlayalım

Kişisel Yayıncılık için...

 

İstanbul-Cağaloğlu

e-Posta:

admin@toroslu.com.tr

Tel:

 (0212) 527 52  96

Fiyat Listesi

 

 

 

 

     Dil ile Ekin  (Günlenmiş İkinci Yayım)

     Prof.Dr. Aydın KÖKSAL

        Toroslu Kitaplığı

 

 

Arka Kapak Yazısı

"Sözcükler, diller toplumsal kişiliğin örüntüsünü taşıyor, bir ekinin bilinçaltını ortaya çıkarıyor. Ama ekinleri birbirinden ayıran bir duvar da örmüyor. Sözcükler aracılığıyla bir yazar bütün insanlıkla kucaklaşabiliyor".

Dil ile Ekin, çağlar boyu süren çelişki ve etkileşimlerden oluşan uygarlık süreci içinde, değer yargılarımızın, düşünme yeteneğimizin, kısaca bilimin, tekniğin ve sanatın sözcükler ve diller aracılığıyla nasıl oluştuğunun uçarı bir anlatımıdır. Hiç durulmayan bir etkileşim ve değişim süreci içinde, çağlar boyu süregelen bir toplumsal alışverişin, Türk bilişim dünyasının öncüsü, "bilgisayar"ın isim babası Prof.Dr.Aydın Köksal'ın kaleminden, tanıklığıdır.

* Türk Dil Kurumu İnceleme Ödülü *

Başa dön

İçindekiler

Günlenmiş İkinci Yayım’a Önsöz

Gönül Borcu

Önsöz

Ekin Dedi ki

Giriş

Deyi, Dil, Söz

 

Bölüm 1.  DİL

1.Yaklaşım

       Dilin Doğallığı ya da Uzlaşımsallığı, Dilbilim

2.İletişimde Sözcükler ve Sözdizim

       Üretici Dilbilim, Sözdizimi Destekleyen Dilbilgisel

       İpuçları, Sözcüklerin Üretimselliği, “Bir Sözcük,

       Bir Anlam” Yanılgısı, Terimler

3.       Soyutlama

        Soyutlama Basamakları, Soyutlamanın Sonuçları

       Dil ile Büyü, Şiir, Buluş ve Dil

 

Bölüm 2. ERDEM

4.  Ekin Yumağı İçinde İnsan

       İnsanda İçgüdü, İçtepi, Ekinsel İnsan

          Ekinsel İnsanın Erdemi

5.Ekin Yumağının Bebeği Sarışı

6.Ekinsel Kurumlar

        Aile, Gelenekler, Yönetim: Devlet ile Din

        Sanat, Yaşayış Biçimi, Yiyecek İçecek

        Giyim Kuşam, Barınak, Ethos, Çevre

        Bilim ile Teknikbilim, Eğitim, Ekonomi ile

       İletişim, Ekinsel Kurumlararası İlişkiler

 

Bölüm 3. TEKNİK

7.İletişim Kuramı ve Bilgi

        İletişimin Öğeleri, Bilgi, İletişimin Koşulları

8.  Yazı ve Düğümleme Yöntemi

       Yazılı Dil

9.  Makinelerin Dili

       Bilişim Devrimini Yaratan Özdevin

       Yapma Dil ile İzlenceleme: Yazın’dan Yazılım’a

10.  Özdevimli Çeviri

11.  Toplumun Güdümü

12.  Toplumsal Entropi

13.  Bilim Dili

       Bilim Dillerinin Oluşması

 

Bölüm 4.  TOPLUM

14. Toplumsal İnsanbilim Kuramları ve

        Hısımlık Adları

15. Toplumsal Kişilik

16.  Dilde Ulusçuluk

17.  Toplumun Kavramlar Dizgesi

18.  Bilişim Toplumu

       Nesnel Bir Tanım için Yaklaşımlar, Bilişim

       Toplumu Tanımı, Bilişim Devrimiyle Yaşanan

       Değişim ve Gelecek, Küreselleşme

 

Bölüm 5. TOPRAK

19. Avrupa’yı Doğuran Asya

20. Ekinler Diller Kavuşağı

21. Us Çağına İlk Adım

22. Ortaçağda İnsancılık

23. Anadolu’nun Dili

 

SONSÖZ

 

EKLER:              

Çizelge 1. Türkiye’de 1974 ve 1983-1999 Dönemlerinde Karşılaştırmalı Erkek Adları Kullanım Sıklığı

Çizelge 2. Türkiye’de 1974 ve 1983-1999 Dönemlerinde Karşılaştırmalı Kadın Adları Kullanım Sıklığı

 

Yaşamöyküm

Kaynaklar

Sözlük

Dizin

 

ÇİZİMLER

 

1.1. Türkçe ünlülerin sınıflandırılması

1.2. İzlenimlerin seçilmesi

1.3. Soyutlama basamakları

2.1. Ekinsel insan

3.1. Elektronikçi gözüyle iletişim

3.2. Kavramçiziden sesçil simgeye geçiş

3.3. Japonca kavramçizi örnekleri

3.4. Yönetim bilişim dizgesinde geribildirim kavramı

3.5. Toplumsal entropi ile dış iletişim arasındaki bağlantı

3.6. Toplumun dış iletişim yolları

3.7. Toplumların dış ilişkilerine birkaç örnek

4.1. Hısımlık ilişkilerine birkaç örnek

 

Başa dön

   

Önsöz

    Anadolu insanının yaşantısı bir bakıma yüzyıllardan beri değişmeden sürüp gitmiş, eskiliği içinde donup kalmış bir yaşantı. Ressam Balaban, resimlerindeki kozalar içinde yaşayan insanları, iskelete dönmüş öküzleri, karasapanları Anadolu insanının değişmeyen, durgun alınyazısı gibi görmüyor mu? Bu görüntü her şeyden önce üretim ilişkileriyle ilgili olan ve adına teknikbilim denilen ekinsel kurumun Anadolu’da sürüp giden durgunluğuyla ilişkili olmalı. Teknikbilimin yanı sıra Anadolu ekinini oluşturan öteki kurumlar da mı değişmiyor? Bu kurumlar kendi aralarında nasıl etkileştiler? Niçin teknikbilim durgun? Teknikbilim de öteki kurumlarla etkileşmedi mi? Bu soruların araştırılması, yanıtlarının açık seçik tutarlı bir dizge biçiminde bütünleştirilmesi bugünün Türk insanına düşen bir görev.

Balaban’ın görmediği ya da resimlerine yerleştiremediği büyük değişiklik, kendinin varlığı, aydının ortaya çıkışı. Gerçi bu henüz büyük insan yığınını tümüyle kavrayan bir değişim değil ama toplumu durgunluktan kurtarmaya istekli bir güç doğdu, koşullar bu gücü yaşattı, geliştirdi. Türkiye’de devrim başladı, bitmedi. Aydın Atatürk devrimcileri Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma savaşımını sürdürüyorlar. Savaşımın kazanılması büyük halk yığınlarının yaşamındaki durgunluğun sonu olacak. Ancak ekinimizin vardığı durağın kendiliğinden, evrimle aşılmasını bekleyemiyor Türk insanı. Devrimse ancak ekinsel örüntüyü oluşturan kurumların hepsinde birden yapılan, istenilen yeni örüntüyü yaratacak biçimde bütünleşen bir dizi devrimle gerçekleşebilir. Bütün toplumsal kurumlarla birlikte dilin de devrimde bir yeri yok mu? Türkçe-Osmanlıca savaşımının toplumumuzda büyük sürtüşmelere yol açması dildeki değişmenin ekinimizde ne denli büyük bir değişmeye ortam hazırladığının tutucu çevrelerce bilinmesinden ya da sezilmesinden olmalı. Benzer bir bilinç ya da sezgiyle devrimci de dil sorunuyla ilgileniyor.

Dilde devrimle, dilin ekin örüntüsündeki yeri arasındaki ayrım, birinin zaman içinde bir değişkenin zorlanmış değişimine, ötekinin daha çok, belli bir çağdaki ekinsel bütüne ilişkin olması. Eşzamanlı dizgeyi kavrayabilmek için artzamanlı değişmeleri de incelemek gerekir. Bununla birlikte, evrim içindeki bir dizgenin anlaşılması da ancak eşzamanlı kesitlerin belirlenmesiyle olanaklı. İncelemede bu bakımdan dilin ekin örüntüsündeki yerini belirlemeye çalışırken sık sık ekinleşme, ekinlendirme, ekinlenme gibi toplumsal değişim süreçlerine de değindim. Yalnız bunu yaparken dilde devrim kavramına ya da zorlanmış değişimlere ilişkin olaylara gereğinden çok yer vermemeye, böylece konuyu öngördüğüm belli bir çerçeve dışına taşırmamaya çalıştım. Çünkü zaman içindeki değişimler arasında dilin toplumsal insanbilim bakımından incelenmesinde, zorlanmış olanlardan çok, doğal değişimler bütünü kavramamıza yardımcı olur. Devrim üzerinde düşünceler bu kavrayıştan sonra sürdürülebilir. Kaldı ki Türk Dil Devrimi’ni, Sarayda yapay bir seçkinler dili olarak gelişen Osmanlıcanın yerine, halkın konuştuğu Türkçenin devlet dili olarak benimsenmesi olarak yorumlamak gerekir. Yüzyıllarca tüze, bilim ve yönetim sözcüklerinin yabancı köklerden türetildiği bir toplumun anadili birden devlet dili olunca, bu dilde çok hızlı bir gelişme görülmesi bir zorlama değil doğal bir gelişme sayılmalıdır.

Dilin ekin örüntüsündeki yerini belirlemek için bir kuram ileri sürmeye çalışmadığımı da belirtmek isterim. Zaten dilin, bütün  ekin yapısını kökünden etkileyen bir değişken olduğunu, öteki değişkenlerin ikincil önemde olduklarını da düşünmediğime göre, salt bu konuda bir kuram ileri sürmem beklenmez. Bu çalışma, bir ekinsel kurum olarak dili ele alıp inceleme amacı güden, dil ile ekin üzerine bir deneme’dir. Çağdaş uygarlığımızın birey ve toplum olarak bizi saran karmaşıklığında, her şeyden önce, elektronik bilgisayar çağının adamı olmanın bilinciyle, dil ile ekin üzerinde düşünmeye çalıştım. Kullandığım dil, düşüncelerimi açıklıkla anlatabilmek üzere yararlandığım birçok yeni terimle yüklü bir Türkçe. Yeni kavramlarla birlikte Türkçede yeni sözcüklerin de ortaya çıkması kaçınılmaz. Bunun getirdiği okuma güçlüğünü     azaltabileceği düşüncesiyle, denemenin sonuna bir sözlük koyma yolunu tuttum. Düşüncede olduğu gibi dilde de tutarlılık sağlamak amacıyla denemede Türkçenin düzenli yapısından, Türkçenin anlatım kolaylıklarından yararlanmak istedim. Türkçeme özendim. Dile özenmeyen, dil bilinci olmayan biri olsaydım, zaten dil üzerine bir deneme yazmaya kalkışmaz, konuyla ilgilenmezdim.

                                            *

Önsöz’ün buraya değin olan kesimi Eylül 1972’de yazılmıştı. Gerçekte bu çalışmanın çatısı 1968 gününde ortaya çıktı. Daha sonra bu konuyu bir deneme biçiminde işlemeye giriştim. 1972 yılı akşamlarının önemli bir bölümünü bu konuya verdim. Aradan geçen süre içinde konudan uzaklaşmadım, denemeyle bütünleşecek yeni gözlemler edinmek istedim. Ancak, Beşinci Bölüm olarak eklediğim Toprak bölümü dışında, denemeyi yeniden düzenlemeye de girişmedim. Önceki biçimiyle Anadolu’nun Dili başlıklı kesim Dördüncü Bölüm’ün sonunda yer alıyordu. Ekinlerin ancak belli bir toprak üzerinde yeşerdiği ve ekinsel değişim süreçlerinin belli bir toprağın geçmişini oluşturduğu yolunda gözlemler Beşinci Bölüm’ün eklenmesine yol açtı.

Önsöz’e başlarken sözünü ettiğim “toplumun durgunluğu”na gelince: Bugün birçok bakımlardan toplumumuzun olağanüstü devingenliğinden de söz edebiliriz. Balaban’ın bir döneminde koza içinde yorumladığı insanlar bugünün kentleşen toplumunda devingen gecekondu insanına dönüşmekte. Özde bunlar toplumun birlikte var olan ayrı ayrı kesitleri. Toplumumuzda bugün olağanüstü bir devingenlik de var, özellikle kırsal kesimin önemli bir bölümünde süreğen durgunluk da, Doğallıkla, devingenliğin gittikçe artan ivmesi, birkaç onyılda, geleneksel tarım toplumundan devrimci bir yapım toplumuna geçişi kaçınılmaz biçimde sağlayacak. Ekinimizin değer yargıları usçu çizgiye kayacak, dilimiz bilim ve teknik dili çizgisinde gelişecek. Bugün bu sürecin başlamış olduğunun bilinci içindeyiz. Halkımızın önemli bir kesimi bugün de okulsuz ama çoğunluğu “düzen değişikliği” isteminde artık bilinçli. Aydınlarımız pek azınlıkta değil, halkımız git gide aydınlanmakta.

Dil ile ekin’in Birinci Bölüm’ünde konu dil. İlkin üç bin yıl sürmüş “dilin doğallığı / uzlaşımsallığı” tartışmasından yapısal dilbilime ulaşan çizgide, dili incelemede insanoğlunun benimsediği türlü yaklaşımlar gözden geçirilerek sözcüklerin üretimselliği üzerinde duruluyor. Sonra dilin sağladığı soyutlama olanakları ile birlikte dil ile düşünce arasındaki ilişki inceleniyor, dilin doğaya egemen olmak isteyen insanın elinde ister büyü, ister şiir, isterse teknik buluşlar için ne gibi bir araç olduğu araştırılıyor.

Erdem başlığını taşıyan İkinci Bölüm’de konu ekin kavramı. Başlık erdem, çünkü bu belirsiz anlamlı sözcük, ekin’in değer yargılarıyla ilgili özünü iyi simgeliyor. Ekince tanımlanmış değer yargıları dizgesi genellikle toplum düzenini olduğu gibi sürdürmeyi amaçlar. Bu niteliğiyle ekini oluşturan birçok toplumsal kurum tutucu özellikler taşır. Böylece Ortaçağda erdem Tanrı’nın istemine boyun eğmektir, yapın toplumunda çalışkanlıktır. Savaşta erdem sayılan insan öldürmek barışta en büyük suçtur. İslamda erdem sayılan çokkarılılık çağımız yapın toplumunda onaylanmaz. Ekinin değer yargıları dizgesinin biz Türkler için bir birleşkesi olan Türkçedeki namus sözcüğü Hint-Avrupa dillerindeki norm (Fr. norme, İng. standard: bayrak; standart) sözcüğüyle hısım. Bu sözcük Yunanca nomos sözcüğünün arapçalaşarak Türkçeye girmiş biçimi. Tıpkı Hint-Avrupa kökenli dillerdeki erdem sözcüğünün (İng. virtue, İt. virtù) erkek anlamına gelen wir ya da vir kökünden türetilmesi gibi Türkçede de erdem sözcüğü er’in damgasını taşımakta. Erkek egemenliği altındaki bir toplum düzeninde namus’un erkeklerce tanımlanmasına, erdem’in er’den üremesine şaşmamak gerekir. Ancak ekinin tutucu öğelerinin yanı sıra, kişinin toplum düzenine başkaldırmasına olanak sağlayan öğeleri de var. Örneğin sanat bu tür kurumlardan biri. Dil, kişilerin bağımsız istemlerince gerçekleşen sözleri dolayısıyla bu tür bir kurum. Bu denemede geleneksel düzeni sürdürmeyi amaçlayan bir erdem anlayışına karşı, ekin kavramının devingenliğini araştıran toplumsal değişime dönük bir erdem anlayışıyla dilin ekinsel kurumlarla ilişkileri tartışılıyor.

Teknik başlığını taşıyan Üçüncü Bölüm’de ekinsel kurumlardan biri olan tekniğin dil ve iletişimle ilgili öğeleri araştırılıyor. Yazıdan makinelerin diline, oradan toplu iletişimin bireyleri yönlendirme olanaklarına, toplumsal değişimle toplumun iletişim olanakları arasındaki ilişkilere değin uzanan çizgide teknik öğeler üzerinde duruluyor. Burada da amaç ekin kavramının kapsam genişliğini göstermek, teknikbilim boyutunda, dil ile iletişim kurumlarının ekinsel değişim süreçlerindeki yerini araştırmak.

Toplum başlığını taşıyan Dördüncü Bölüm’de toplumsal insanbilim ya da ekin kavramına kuramsal yaklaşımlar tanıtılmakta, hısımlık adlarıyla toplumsal yapı ilişkileri üzerinde durulmakta. Kuramsal yaklaşımlarda da dil ile ekin ilişkisinin öncelik kazandığı görülüyor. Toplumsal kişilik özellikleri dile yansıyor. Dilde ulusçuluk ile anadilinin ayrıcalığı kavramları üzerinde de bu bölümde duruluyor.

Son olarak Toprak başlığını taşıyan bölümde, ilk dört bölümde genel çizgide araştırılan dil ile ekin kavramlarıyla bunlar arasındaki ilişkiler somutlaştırılıp ekinin önemli bir öğesi olan toprak ya da yurt inceleniyor. Bu inceleme, önceki bölümler gibi evrensel boyutlarda değil, somut bir örnek üzerinde yapılıyor. Türkiye toprağının ekinsel oluşumunun ana çizgileri araştırılıyor. Anadolu’da özgün bir ekinin hangi tarihsel süreçlerde geliştiği, türlü ekinlerin, türlü dillerin nasıl birbirleriyle bütünleştikleri, bundan doğan devingenlikle insanlığın us çağına ne denli büyük bir adım atabildiği, insancı düşüncenin daha Ortaçağda Anadolu’da nasıl yükseldiği, dil ile ekin kavramları üzerinde bir bireşime varmak isteyen bir çizgide araştırılıyor.

İşte bu kısa özet de gösteriyor ki Dil ile Ekin bir bilim yapıtı değil bir deneme. Bir deneme için bile aşırı geniş bulunabilecek kapsamını gözden geçirince, denemenin bir bilim yapıtıymış gibi okunmasından çekiniyorum. Arayışımı okuyucumun deneme olarak değerlendirmesini dilerim. Denemeler adlı ünlü yapıtının önsözünü 1580’de Montaigne şöyle bitirir: “Hâlâ ilk doğa yasalarının tatlı özgürlüğü içinde yaşadıkları söylenen uluslar arasında bulunsaydım, inan ki (yapıtımda) kendimi bütün bütüne ve çırılçıplak gösterirdim. Böylece, (ey) okuyucu, kitabın gereci ben kendimim: Zamanını bunca boş, bunca uçarı bir konu için kullanmanı doğrulayabilecek hiçbir neden yok; öyleyse allahaısmarladık.”

Deneme TDK Yeni Yazım Kılavuzu’nun Dokuzuncu Baskısı’nda yer alan yazım kurallarına göre gözden geçirilmiştir. Latin abecesiyle yazılan yabancı kökenli özel adlar oldukları gibi korunmuş, öteki abeceleri kullanan dillerden alınan özel adlarda ise Türkçe sesçil yazım kullanılmıştır. Böylece Yunan abecesiyle yazılmakla birlikte Fransızca/İngilizce çevriyazımdaki biçimiyle Thales denemede Tales olarak, Lykia  ise Likya olarak yazılmıştır. Sesçil yazımın benimsendiği birçok dilde, örneğin İtalyancada, İspanyolcada sayıları pek çok olan Yunanca kökenli sözcükler, okundukları biçimde yazılır. Üstelik biz bu özel adların birçoğunu bizim ekinimizin birer değeri olarak benimsiyoruz bu deneme sonunda. Yazım ayrıcalığıyla bunları yabancılaştırmak çelişkili olurdu. Bunun gibi bugün dilimizde iyice yerleşmiş söylenişleri dolayısıyla Miletos, Ephesos yerine de Milet’i, Efes’i yeğledik. Bununla birlikte, sık kullanılması olasılığı bulunmayan Kratylos adını, Kratilos mu Kratülos mu biçiminde yazmanın daha doğru olacağını konunun uzmanlarına bırakıp çevriyazı olarak şimdilik Kratylos biçiminde yazdık. Bu çelişkinin bağışlanmasını dilerim.

Başta bu denemenin yazılmasında beni yüreklendiren Bozkurt Güvenç olmak üzere, çalışmayı okuyarak eleştiren Doğan Aksan’a, Özcan Başkan’a, Berke Vardar’a, Doğan Cüceloğlu’na, Çağpar Fıkırkoca’ya, Ali Gitmez’e, Talat Tekin’e, Ekrem Gülmezoğlu’na karşı borçluyum. Çalışmanın Türk Dil Kurumu Yayınları arasında genişletilmeden, olduğu gibi basılması yolunda Doğan Aksan’ın son önerisi söz konusu olmasaydı sanırım yayın birkaç yıl daha gecikecekti. Öte yandan, el yazımı temize çeken Ayşe Tuncer ile Rafiye Şahin’e borçluyum. Denemeyi yazdığım 1972 yılında taşıdığım ağır işyüküne karşın çalışmanın yapılabilmesi, ancak eşim Gülden’in anlayışı, sabrı ve özendirmesi ile olanak kazanmıştır. Bu yüzden ona karşı ayrıca borçluyum.

Dil ile Ekin’i bana anadilimi öğreten ve artık yalnızca anılarda var olan annem Semahat Köksal ile beni okutan ve bana mühendisliği, dilciliği gösteren babam Enver Köksal’a adıyorum.

Ankara, 26 Şubat 1978 A. K.

 

Başa dön

   

Kapak Resmi

  

Başa dön

   

Teknik Bilgiler (Boyut, ISBN, Kağıt ve Cilt Türü)

376 sayfa.

14 x 23 cm2

975-6342-00-5

80 gr. Lüks Kitap Kağıdı

Amerikan Cilt

Başa dön

   

Önerilen Satış Fiyatı? Kitabı Nereden Satın Alabilirim?

Kitabın Önerilen Satış Fiyatı 13 TL'dir.

Başa dön

 

     Tel: +90-212-527 52 96          Faks: +90-212-527 52 97    e-Posta: admin@toroslu.com.tr      Son Güncelleme:  29 Aralık 2019, Pazar  
     Copyright © 2003-2019  [Toroslu Kitaplığı]. Tescilli markadır. Tüm haklar saklıdır.